Kieslowski
sineması insanı olduğu gibi anlatma çabası üzerine kuruludur. Aşk, ölüm,
yalnızlık, yazgı, tutku, rastlantı gibi temalar onun sinemasının temelini
oluşturur. Trois Couleurs filmlerinde temelde ele almak istenilen konular ise
Fransız bayrağının renklerinden ilham alır. Mavi özgürlük, Beyaz eşitlik,
Kırmızı ise kardeşlik üzerinedir. Ancak yakından bakıldığında her üç filmde de
açıkça anlatılmak istenen bu temaların gerçek yaşamda nasıl karşılık
bulduğudur.
Filme
adını veren mavi renk, film içinde kullanılan anlamlarıyla soğukluk, acı,
sonsuzluk, özgürlük gibi temaların rengidir. Ana karakter Julie’nin hayata
karşı soğuk tavrı ve artık kişisel özgürlüğünün peşinde olması bu renk temasını
filmin anlatısıyla pekiştirir.
Trois
Couleurs: Bleu, üçlemenin tüm filmlerinde olduğu gibi anlatımının güçlü
yapısını Yönetmen Kieslowski’nin çerçeve içinde kurduğu muhteşem kompozisyondan
alır. Sıradan bir izleyicinin fark edemeyeceği özellikte ince ayrıntılar,
nesneler, renkler ve imgelerle güçlü bir anlatım oluşturarak, belkide
izleyicinin tam olarak nedenini kavrayamadığı ama hissettiği bir görsel
zenginlik ve anlatım oluşturur.
İnsan,
yaşamdan ve yaşamın gerçeklerinden tamamen uzaklaşabilir mi?
'Trois
Couleurs: Bleu'da Julie, bir trafik kazasında ünlü bir besteci olan eşini ve
kızını kaybeder. Bu travmatik olayın ardından kaldığı hastanede intihar
girişiminde bulunur ancak bunu gerçekleştiremez. Artık mal mülk, arkadaşlık,
aşk gibi bağların hayatın tuzağı olduğunu düşünen Julie, tüm geçmişinden ve
geçmişin getirdiği acılardan kurtulmak adına evini, eşyalarını, tüm mal
varlığını geride bırakarak, özgürleşmek ve yepyeni bir başlangıç yapmak için
şehirde bir apartman dairesine taşınır. Ancak insan diğer yaşamlara bu kadar yakınken
onlara değmeden özgürce yaşayabilir mi? Filmin kendisine soruduğu bu ana soru
çok geçmeden cevap bulur. Julie, bütün komşularının bir fahişe olduğu
için imza toplayarak, evinden attırmak istedikleri alt komşusu Lucille’in
gidebilmesi için gerekli olan son imzayı vermez. Ona göre bu kendisini
ilgilendirmeyen bir durumdur. Bilinçsiz yaptığı bu yardım Lucille ile
aralarında oluşacak arkadaşlığın ilk adımı olur. Demek ki insan aşk, arkadaşlık
gibi temel bağlardan tamamen kopamaz.
Kieslowski,
Mavi için “film müzik
hakkında.” der. Müzik sadece
anlatıyı destekleyen bir unsur olarak değil başlı başına bir anlam yaratmak
için kullanılır. Julie, geçmişe müzikle döner. Müzik ve mavi onun geçmişi
tamamen silip atmasına engel olur... Mavi'nin ve genel olarak Kieslowski
filmlerinin bu kadar özel ve derinlikli olmasını sağlayıp diğer filmlerden
ayrılmasını sağlayan önemli unsurlardan biri de Zbigniew Preisner imzalı
müziklerdir. ‘Sonsuz’ filminden Üçlemeye kadar bütün sinema filmlerinde
müzisyen Preisner ile çalışan yönetmen, Preisner’ın muhteşem müzik dehasından
sonuna kadar yararlanmış, Preisner sayesinde tüm filmler arasında müzikal bir
birliktelik sağlanmıştır.
Üçlemenin
bütününde olduğu gibi 'Mavi'de de dikkat çeken rastlantı teması, filme
hayranlık duymak için başka bir sebep oluşturur. Julie, cafede otururken sokak
çalgıcısının flütüyle ölen eşi Patrice’in bestesini çaldığını fark eder.
Kieslowski burada birbirini tanımayan dünyanın farklı yerlerindeki insanların
aynı veya farklı zamanlarda benzer şeyler üretebileceğini anlatmak ister.
Rastlantılar Kieslowski sineması için vazgeçilmezdir. Bunu üçlemeyi iç içe
geçirdiği sahneleri örnek vererek kanıtlayabiliriz. Julie, kocasının
sevgilisi ile tanışmak için Adliyeye gittiğinde Beyaz filminde Karol ve
Dominique’in boşanma davalarının bulunduğu salona girmeye çalışır. Yine her üç
filmde de elindeki cam şişeyi geri dönüşüm kutusuna atmak isteyen kambur yaşlı
bir kadınla karşılaşırız. Mavi’de Julie kadını fark etmez. Beyaz’da Karol
umursamaz. Kırmızı’da ise Valantine hemen yardıma koşar. Kieslowski, bu
sahnelerde alt metin olarak yaşlılık ve duyarsızlık üzerine düşündürmeyi
amaçlar...
Kieslowski,
bunlara benzer kendine özgü temaları ve diğerlerinden kolayca ayırt
edilebilecek film dili ile kendinden sonraki yönetmenleri de etkilemiş ve
birçok genç yönetmene ilham kaynağı olmuştur. Alejandro
Gonzalez İnarritu’nun '21 Gram' filminin son sahnesinde kar yağan havuz
Krzysztof Kieslowski’nin ‘Üç Renk; Mavi’ filmine bir gönderme olarak
tasarlanmıştır.
Mavi,
kendi içindeki karakterlerin birleştiği bir son ile biterken Kieslowski
üçlemenin tüm ana karakterlerini son film 'Kırmızı'nın son sahnesinde
birleştirerek yine rastlantı temasına göz kırpar ve izleyiciye de şaşırtıcı bir
sürpriz yapar. Kırmızının sonundaki gemi kazasından kurtulan yedi kişi arasında
Julie ve Olivier’de görülür. Yönetmen böylece üçlemeyi de kendi içinde
birleştirmeyi başarır.
cok sevdigim bir üçleme, cok sevdigim bir yonetmen. preisner muziklerini yalayip yutmustum izledikten sonra..ama 21 grams'daki gondermeden haberim yoktu, tekrar bakicam o sahneye.
YanıtlaSiltesekkurler
Betül