25 Ara 2011

Kieslowski Sineması; Three Colors Trilogy, Blue

Kieslowski sineması insanı olduğu gibi anlatma çabası üzerine kuruludur. Aşk, ölüm, yalnızlık, yazgı, tutku, rastlantı gibi temalar onun sinemasının temelini oluşturur. Trois Couleurs filmlerinde temelde ele almak istenilen konular ise Fransız bayrağının renklerinden ilham alır. Mavi özgürlük, Beyaz eşitlik, Kırmızı ise kardeşlik üzerinedir. Ancak yakından bakıldığında her üç filmde de açıkça anlatılmak istenen bu temaların gerçek yaşamda nasıl karşılık bulduğudur. 

Filme adını veren mavi renk, film içinde kullanılan anlamlarıyla soğukluk, acı, sonsuzluk, özgürlük gibi temaların rengidir. Ana karakter Julie’nin hayata karşı soğuk tavrı ve artık kişisel özgürlüğünün peşinde olması bu renk temasını filmin anlatısıyla pekiştirir.

Trois Couleurs: Bleu, üçlemenin tüm filmlerinde olduğu gibi anlatımının güçlü yapısını Yönetmen Kieslowski’nin çerçeve içinde kurduğu muhteşem kompozisyondan alır. Sıradan bir izleyicinin fark edemeyeceği özellikte ince ayrıntılar, nesneler, renkler ve imgelerle güçlü bir anlatım oluşturarak, belkide izleyicinin tam olarak nedenini kavrayamadığı ama hissettiği bir görsel zenginlik ve anlatım oluşturur.



İnsan, yaşamdan ve yaşamın gerçeklerinden tamamen uzaklaşabilir mi?

 'Trois Couleurs: Bleu'da Julie, bir trafik kazasında ünlü bir besteci olan eşini ve kızını kaybeder. Bu travmatik olayın ardından kaldığı hastanede intihar girişiminde bulunur ancak bunu gerçekleştiremez. Artık mal mülk, arkadaşlık, aşk gibi bağların hayatın tuzağı olduğunu düşünen Julie, tüm geçmişinden ve geçmişin getirdiği acılardan kurtulmak adına evini, eşyalarını, tüm mal varlığını geride bırakarak, özgürleşmek ve yepyeni bir başlangıç yapmak için şehirde bir apartman dairesine taşınır. Ancak insan diğer yaşamlara bu kadar yakınken onlara değmeden özgürce yaşayabilir mi? Filmin kendisine soruduğu bu ana soru çok geçmeden cevap bulur.  Julie, bütün komşularının bir fahişe olduğu için imza toplayarak, evinden attırmak istedikleri alt komşusu Lucille’in gidebilmesi için gerekli olan son imzayı vermez. Ona göre bu kendisini ilgilendirmeyen bir durumdur. Bilinçsiz yaptığı bu yardım Lucille ile aralarında oluşacak arkadaşlığın ilk adımı olur. Demek ki insan aşk, arkadaşlık gibi temel bağlardan tamamen kopamaz.
Kieslowski, Mavi için “film müzik hakkında.” der. Müzik sadece anlatıyı destekleyen bir unsur olarak değil başlı başına bir anlam yaratmak için kullanılır. Julie, geçmişe müzikle döner. Müzik ve mavi onun geçmişi tamamen silip atmasına engel olur... Mavi'nin ve genel olarak Kieslowski filmlerinin bu kadar özel ve derinlikli olmasını sağlayıp diğer filmlerden ayrılmasını sağlayan önemli unsurlardan biri de Zbigniew Preisner imzalı müziklerdir. ‘Sonsuz’ filminden Üçlemeye kadar bütün sinema filmlerinde müzisyen Preisner ile çalışan yönetmen, Preisner’ın muhteşem müzik dehasından sonuna kadar yararlanmış, Preisner sayesinde tüm filmler arasında müzikal bir birliktelik sağlanmıştır.

Üçlemenin bütününde olduğu gibi 'Mavi'de de dikkat çeken rastlantı teması, filme hayranlık duymak için başka bir sebep oluşturur. Julie, cafede otururken sokak çalgıcısının flütüyle ölen eşi Patrice’in bestesini çaldığını fark eder. Kieslowski burada birbirini tanımayan dünyanın farklı yerlerindeki insanların aynı veya farklı zamanlarda benzer şeyler üretebileceğini anlatmak ister. Rastlantılar Kieslowski sineması için vazgeçilmezdir. Bunu üçlemeyi iç içe geçirdiği sahneleri örnek vererek kanıtlayabiliriz.  Julie, kocasının sevgilisi ile tanışmak için Adliyeye gittiğinde Beyaz filminde Karol ve Dominique’in boşanma davalarının bulunduğu salona girmeye çalışır. Yine her üç filmde de elindeki cam şişeyi geri dönüşüm kutusuna atmak isteyen kambur yaşlı bir kadınla karşılaşırız. Mavi’de Julie kadını fark etmez. Beyaz’da Karol umursamaz. Kırmızı’da ise Valantine hemen yardıma koşar. Kieslowski, bu sahnelerde alt metin olarak yaşlılık ve duyarsızlık üzerine düşündürmeyi amaçlar... 



Kieslowski, bunlara benzer kendine özgü temaları ve diğerlerinden kolayca ayırt edilebilecek film dili ile kendinden sonraki yönetmenleri de etkilemiş ve birçok genç yönetmene ilham kaynağı olmuştur. Alejandro Gonzalez İnarritu’nun '21 Gram' filminin son sahnesinde kar yağan havuz Krzysztof Kieslowski’nin ‘Üç Renk; Mavi’ filmine bir gönderme olarak tasarlanmıştır.

Mavi, kendi içindeki karakterlerin birleştiği bir son ile biterken Kieslowski üçlemenin tüm ana karakterlerini son film 'Kırmızı'nın son sahnesinde birleştirerek yine rastlantı temasına göz kırpar ve izleyiciye de şaşırtıcı bir sürpriz yapar. Kırmızının sonundaki gemi kazasından kurtulan yedi kişi arasında Julie ve Olivier’de görülür. Yönetmen böylece üçlemeyi de kendi içinde birleştirmeyi başarır.

1 yorum:

  1. cok sevdigim bir üçleme, cok sevdigim bir yonetmen. preisner muziklerini yalayip yutmustum izledikten sonra..ama 21 grams'daki gondermeden haberim yoktu, tekrar bakicam o sahneye.
    tesekkurler
    Betül

    YanıtlaSil