Yapımcı Hakan Yıldız ile Türkiye'deki film yapım süreçleri ve koşulları üzerine konuştuk. Özellikle sinema öğrencileri için bilgilendirici olmasının yanında hem keyifli hem yararlı hem de uzun bir sohbet oldu...
Dinle Neyden ve 120 filmlerinde Genel Koordinatör, Umut ve Sultanın Sırrı filmlerinde Uygulayıcı Yapımcı, Albatrosun Yolculuğu filminde ise yapımcı oldunuz. Sizi bu sürece yönelten neydi ve sektöre girişiniz nasıl oldu?
Çok ilginç aslında benim hiç aklımdan geçmeyen bir sektördü. Bir itirafta bulunayım tamamen tesadüf eseri bu sektöre girdim. Hani bir laf vardır ‘bir arkadaşa bakıp çıkacağım’ benimki biraz öyle oldu. Sette çalışan bir arkadaşıma bir gün ziyarete gittim. Prodüksiyon Amiriydi. O gün asistanı gelmemişti. Çok yalnız bir durumdaydı. “Şuna yardım eder misin? Buna yardım eder misin? Şu lazım bu lazım” derken yaklaşık 12 yıldır halen birisine bakıp çıkacağım. Girdikten sonra hiç çıkmak istemedim. İşinizi çalışarak ve severek yapınca gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Yeter ki isteyerek, severek yapın ve çalışın, çalışın.
Peki yapımcı ile herhangi bir işletme patronu arasındaki farklar nelerdir?
Aslında çok fark gözükmesede, biraz da yapımcının hayata bakışıyla alakalı olarak çok fark var. Hatta inanılmaz farklar var. Yani hayata bakışı dediğim şu; eğer yapımcının derdi yapacağı ya da yaptığı projeyi izleyecek insanlara veya o izleyici kitlesine bir mesaj içeriği vermekse, bu mesajın özelliklerine göre o projeye elindeki bütün imkanları kullanabilir. Ama; verdiği mesaj ya da izleyiciye izlettiği filmle ilgili bir kaygısı yoksa ve tamamen ticari amaçla düşünüyorsa bunun için hiçbir prensip veya ilke düşünmeden tamamen paraya dayalı çalışmalarını yapar. Bunun tam tersi prensipleri olan, hayata bakışı farklı olan ve izleyici kitlesine bir mesaj vermek isteyen yapımcılar ise ilkeli davranıp senaryoyu ona göre seçip insanlara vermek istediği mesajı ona göre revize edebilir. Örneğin; bu bir tarih sayfasından olabilir, bir kültür olabilir, bir fikir olabilir, bir bilgi birikimini içeren proje olabilir ona göre gişe geliri beklemese de bu mesajı ulaştırmak için çırpınıp filmi yapabilir. İşletmede ise tam tersi ‘hırsız bakkal, namuslu bakkal’ hesabı. Eğer hırsız bakkallık düşüncesi varsa o işletmecinin teraziden çalar, mamulden çalar, bir şeyler yapar. İşte aslında sinemacılar da böyledir. Bu tamamen hayata bakışıyla ilgili... Doğru mesajlar var, yanlış mesajlar var. Doğruyu yanlışı ayırt etmeden tamamen para kazanmak amacıyla yapılan filmler de var.
Türkiye’de film yapım süreci nasıl işler? Yapım şirketi ya da yapımcı piyasa koşullarının neresindedir?
Türkiye’de yapım süreci tamamen senaryo ile başlar. Ortada bir senaryo var ise bu senaryonun gerektirdiği koşulları bir araya getirmek yapımcının görevidir. Bu gerek o senaryoya ayıracağı kaynak açısından gerek teknik ekip açısından gerek yönetmen açısından oyuncular açısından gerek o hikayenin geçtiği rotasyonlar açısından… çekimler bittikten sonraki süreç olan post prodüksiyon stüdyolarından ve en sondaki dağıtım sürecini bir araya getirmek üzerine kurulur bütün yapı. Türkiye şartlarından yapımcı bunların hepsini bilmekle, bir araya getirmekle ve elindeki kaynağı doğru kullanmakla mükelleftir. Aksi takdirde sinema pahalı bir iş, ticarete benzemiyor, tamamen sürprize dayalı bir sektör, örnek veriyorum bir anda 500 bin lira harcadığınız bir filmde milyonlarca lira para kazanabilirsiniz veya milyonlarca lira harcadığınız filmde hiç gişe geliri elde edemeyebilirsiniz ve bir anda hayatınız başka bir yöne doğru kayabilir...
Siz filmlerinizde bu izler kitleyi ve gişe gelirini hesap ediyor musunuz veya ne oranda hesap ediyorsunuz?
